Cumartesi, Ekim 4

Yol...

Bir yol var geleceğimde. Uzun,kalkık,asfalt,kenarla

Ardında koca koca ağaçlar ve sık çalılar.
Kimseler yok ne arkamda ne önümde.Önce ayakkabılarımı çıkarıyor,oynaya oynaya yürümeye başlıyorum
Yol altımda kıvrak,yol kaygan. Ben aslan,ben kükrek.
ayaklarımın önünde yeşil plastik bir top, şarkı söylüyorum hayatla ilgili.Kafam dik, omuz sallıyorum,sıçrıyorum.
Neşe her yanım,aklım hava.
Asfalt buhar oluyor. Ayaklarım yanıyor,toprağa iniyorum. Ayaklarımın altı çimen yeşili.
Sık çalılarda serçeler, renkli kır kuşları..
Kuşlar uçuyor ben kuşları takip ediyorum. Kanatlarım yok elbet ama koşuyorum daimi.
Kuşlar mısır tarlasına gelmişim. Mısırların gövdeleri halka halka yerleşmiş toprağa.
Çömeliyorum halkalardan birine.,uyuyorum. püskül gölgesinde.
Rüyamda elimden tutanlar, şarkı söyleyen ışıklar, yumuşak bakışlı su damlaları.
Uyanıyorum. hala gündüz. mısır yiyorum;ham,sütlü.
Yaşıyorum,tek başıma, mutluyum.

Cuma, Ekim 3

Yarın...

Ve med-cezir yaşıyorum şu kum taneleriyle geçen hayatımda. Ne oradayım ne burada, orayı buradan ayıran ince çizgi arasında…
Dün hüzün bugün gerçek yarın ise umut olma niteliğini hiç yitirmedi. İşte bu yazının tam şu cümlesini yazmadan dönüp başa okurken kelamın hayatımda gelip yerleşik olacağını kabullendiğimde yazdığım ve zamana itham ettiğim kelam aklıma esti.
‘Aşağılanmış Geçmişime, Sıkıntılı Bugünüme, Belirsiz Yarınıma…’
Geçmiş olduğu gibi kalacak, bugün olduğu gibi akacak, yarın istediğim gibi olacak...